1 Ekim 2019 Salı

Çocukluğumuz, Edebiyatımız ve Masallarımız



 

Geriye dönüp baktığımızda çocukluğumuz gelir yerleşir aklımıza. Yüzümüzü gülümsetir anılarımız.  Özlem duyarız o günlere. Yitip giden çocukluk dönemi bütün yetişkinlerin ortak alanıdır. Öyle ya… Hepimiz bir zamanlar çocuk değil miydik?

Ne kadar masumdur çocuklar. Yalandan dolandan, riyadan, kötü niyetten uzaktırlar. Samimi ve dostlardır. Çabuk arkadaşlık kurarlar. İşte o iyi arkadaşlardan biri de kitaplardır.

Kitap okudukça dimağları genişler çocuklarımızın. Farklı ülkelere yelken açarlar. Başka başka pencerelerden dünyaya bakmayı öğrenirler. Kelime dağarcıkları gelişir. Duygu ve düşüncelerini rahatlıkla ifade edebilirler. Hayal kurmayı öğrenirler. Pek çok bilgiye ulaşırlar kitaplardan. Okuduklarını öğrenirler. Keyifli dakikalar geçirirler. O kitabın kahramanlarıyla özdeşleştirirler kendilerini. Okumak, evreni ve insanı tanımaktır. Öyle bir an gelir ki kitabın sadece boş zamanlarında okunmayacağının farkına varırlar. Kitap okumak için zaman ayırmaya çalışırlar. Kütüphanelerde, toplu taşım araçlarında, plajlarda ve mümkün olan her yerde kitap okuyabilirler.  Arkadaşlarına hediye olarak kitap alırlar. Kendilerine armağan edilen kitaplarla mutlu olurlar.

Büyüyünce hangi mesleği seçebilecekleri konusunda fikir sahibi olabilirler. Düşünsenize sizden önce birileri araştırmış ve yazmış. Aradığınız tüm bilgileri bir kitap çatısı altında toplamış ve siz hiç emek harcamadan o bilgilere kitap okuyarak sahip olabiliyorsunuz. Meşakkatlidir yazmak. Tutkudur. Sizin bir saat içinde öğrendiğiniz bilgileri meydana çıkarmak için kim bilir o kitabın yazarı kaç gece uykusuz kalmış, kaç ay araştırma yapmıştır. Kısaca gününü gecesini vermiş, emeğini koymuştur ortaya.

Emek, demişken… Biz yazarlara bu noktada büyük sorumluluklar düşmektedir. Kaliteli ve nitelikli eserler üreterek çocuklarımıza okuma sevgisini aşılamalıyız. Kendi kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi, değer yargılarımızı ön planda tutarak yazdığımız eserler onlara yol gösterecektir. Tabii bunu yaparken didaktik bir dilden uzak durmamız gerekir. Nasıl ki bir ölçü şeker, çayın içinde eriyip gidiyorsa vermek istediğimiz mesajlar da metnin içinde yok olup gitmelidir.

Çocuklarımızın okuması için hayata dair her şey hakkında yazabiliriz. Onları yaşamın içinde var olan olaylardan (zarar görmesinler diye) uzak tutamayız. Çocuklarda bir bireydir ve hayatın içinde tüm gerçeklikleri ile nefes almaktadırlar. Burada önemli olan husus, yazacağımız konuyu (sevgi, aşk, ölüm, nefret, kıskançlık, hoşgörü, sabır, yardımseverlik vb.) çocuğa görelik kavramını unutmayarak kaleme almamızdır.

Ne yazık ki piyasada ticari amaç güdülerek ortaya çıkarılan kitaplar da var. Bunların yanı sıra kötü çeviriler ve uyarlamalar mevcut. Bunların bazıları bizim kültürümüzle, bizim coğrafyamızla uyuşmuyor. Pek çok çocuk vampir, zombi, canavar vb. yaratıkların yer aldığı saçma sapan içeriği olan kitaplar okuyor ya da edebi değeri olmayan kitapları alıyorlar. Hiç kitap okumamalarındansa, ne olursa olsun okusunlar, diye düşünebiliriz. Bu düşünce tarzı yanlış değil midir? Çocuklarımızın körpe zihinleri böylesi garip yaratıkları ve onların yaptıklarıyla mı dolmalıdır?

Çocuklarımıza masallarla, öykülerle, romanlarla, mektuplarla, günlüklerle, fabllarla, şiirlerle, tekerlemeler ve bilmecelerle ulaşabiliriz.

Masallarımızın dünyası nasıl da farklıdır. Olağanüstü olayların ışığında olmayacak şeylerin gerçekleşmesi ve hep mutlu sonla bitmesi çocukların hayal dünyasını zenginleştirecektir. Çocuklar, hayallerinin peşinde koşmayı, büyülü dünyalara yolculuk etmeyi sevdikleri için masalları da severler. Nasıl ki oyun oynarken hayaller kurarlar. Anne olurlar, baba olurlar, doktor olurlar, öğretmen, polis olurlar. Aynı onun gibi. Bunun içindir ki büyüklerinin kendilerine masal anlatmasını/okumasını isterler. Çocukların masalları ninelerle/dedelerle özdeşleştirmesi, en çok sevdikleri tür olması belki de bu nedenledir.

Teknolojinin hâkim olduğu günümüzde bilgisayar oyunlarına öncelik veren çocuklarımızın kitap okumalarını sağlamak zor gibi görünse de kitap sevgisi gönle yerleşen bambaşka bir duygudur.

Dilimizi doğru ve düzgün kullanmayı öğrenmeleri açısından da edebiyat önemlidir. Ta küçücükken girer hayatlarına masallar. Türk dilinin en saf ve duru hâli masallarda yer alır. Kısa cümlelerin anlaşılması kolaydır onlar için. Devrik cümleleri pek sevmezler. Bu yüzdendir ki uzun ve karmaşık cümle yapılarından uzak durulmalıdır. On-on bir heceyi geçmese iyi olur tümcede yer alan kelimeler. Çocukların yaş grupları dikkate alınarak seçilmelidir konular ve o eserde yer alan sözcükler.

Çocuk edebiyatında elbette ki görsellik ön plandadır. Okuma-yazma bilmeyen bir çocuk, kitabın resimlerine bakarak hayal dünyasını harekete geçirir ve size o resimlerle ilgili olarak düşündüklerini aktarır yani kendi masalını anlatır. Sizin okuduğunuz bir masalı ise resimleriyle özdeşleştirerek dağarcığına yazar. Aradan birkaç gün geçse bile onu olduğu gibi size anlatır.

Yaş grubu yükseldikçe çocuklar kitaplarda resim görmek istemiyorlar. Buna kitap fuarlarında bizzat tanık oluyorum. Onlar okudukları metnin kahramanlarını kendi dünyalarında var etmeyi tercih ediyorlar.

Masallar, içine doğdukları coğrafyanın izlerini, ruhunu, değerlerini, ekonomik ve sosyal yönlerini yansıtır. Mekân ve zaman yoktur onlarda. “Evvel zaman içinde kalbur saman içinde”dir. “Bir varmış, bir yokmuş”tur. “Deve tellal, pire berber”dir. Evet, tekerlemelerle başlar çoğu masallar. Çocuklar bunları ezbere bilirler. Onları kendilerine çeken bu tekerlemelerin içinde var olan ahenk ve ritimdir ki ruhu okşar o melodik tını.

Devler, cadılar, uçan halılar, cüceler, kuleler, şatolar, büyüler, kör kuyular, konuşan hayvanlar, prensler/prensesler, padişahlar, peri kızları vb. masallarda kullanılan imgelerden bazılarıdır.

Hangi çocuk bilmez Keloğlan’ı, Nasrettin Hoca’yı, Dede Korkut’u.

Keloğlan, keleş oğlan bir Anadolu delikanlısıdır. Zekâsını kullanarak her güçlüğün üstesinden gelir. Her zaman kazanan olur.

Nasrettin Hoca da Anadolu’nun bağrından kopup gelmiştir. Toplumdaki aksaklıkları düzeltmeye çalışır. Doğru yolu gösterir. Hazır cevaptır. Hataları hoş gören bir yapıya sahiptir.

Dede Korkut masallarında cesaret, dürüstlük, merhamet, mertlik gibi kavramlara yer verilmiştir. Aileye verilen önem, büyüklere saygılı davranmak, hürmet etmek gibi kavramlara vurgu yapılmış, evrensel değerlerden olan doğruluk, adalet, güzellik ön planda tutulmuştur.

Yerli ve yabancı pek çok masal var ki burada hepsinden tek tek bahsetmek mümkün değil.

Sözlü ve yazılı edebiyat ürünü olan masallarımızın her biri farklı mesajlar vermektedir. Onların verdiği öğütleri özümsemek gerekir; çünkü okunan ya da dinlenilen masallardan iyiye ve kötüye dair dersler çıkarılabilir.

Masallar nasıl tekerlemelerle başlarsa tekerlemelerle de biter.

O hâlde…

Gökten üç elma düşer…

İlki bu yazıyı okuyanlara, ikincisi okuyacaklara, üçüncüsü de geleceğimizin ışığı olan çocuklarımıza.
SİBEL UNUR ÖZDEMİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder