Geriye dönüp baktığımızda
çocukluğumuz gelir yerleşir aklımıza. Yüzümüzü gülümsetir anılarımız. Özlem duyarız o günlere. Yitip giden çocukluk
dönemi bütün yetişkinlerin ortak alanıdır. Öyle ya… Hepimiz bir zamanlar çocuk
değil miydik?
Ne kadar masumdur
çocuklar. Yalandan dolandan, riyadan, kötü niyetten uzaktırlar. Samimi ve
dostlardır. Çabuk arkadaşlık kurarlar. İşte o iyi arkadaşlardan biri de
kitaplardır.
Kitap okudukça dimağları
genişler çocuklarımızın. Farklı ülkelere yelken açarlar. Başka başka
pencerelerden dünyaya bakmayı öğrenirler. Kelime dağarcıkları gelişir. Duygu ve
düşüncelerini rahatlıkla ifade edebilirler. Hayal kurmayı öğrenirler. Pek çok
bilgiye ulaşırlar kitaplardan. Okuduklarını öğrenirler. Keyifli dakikalar
geçirirler. O kitabın kahramanlarıyla özdeşleştirirler kendilerini. Okumak,
evreni ve insanı tanımaktır. Öyle bir an gelir ki kitabın sadece boş
zamanlarında okunmayacağının farkına varırlar. Kitap okumak için zaman ayırmaya
çalışırlar. Kütüphanelerde, toplu taşım araçlarında, plajlarda ve
mümkün olan her yerde kitap okuyabilirler. Arkadaşlarına hediye olarak kitap alırlar.
Kendilerine armağan edilen kitaplarla mutlu olurlar.
Büyüyünce hangi mesleği
seçebilecekleri konusunda fikir sahibi olabilirler. Düşünsenize sizden önce
birileri araştırmış ve yazmış. Aradığınız tüm bilgileri bir kitap çatısı
altında toplamış ve siz hiç emek harcamadan o bilgilere kitap okuyarak sahip
olabiliyorsunuz. Meşakkatlidir yazmak. Tutkudur. Sizin bir saat içinde
öğrendiğiniz bilgileri meydana çıkarmak için kim bilir o kitabın yazarı kaç
gece uykusuz kalmış, kaç ay araştırma yapmıştır. Kısaca gününü gecesini vermiş,
emeğini koymuştur ortaya.
Emek, demişken… Biz
yazarlara bu noktada büyük sorumluluklar düşmektedir. Kaliteli ve nitelikli
eserler üreterek çocuklarımıza okuma sevgisini aşılamalıyız. Kendi kültürümüzü,
gelenek ve göreneklerimizi, değer yargılarımızı ön planda tutarak yazdığımız
eserler onlara yol gösterecektir. Tabii bunu yaparken didaktik bir dilden uzak
durmamız gerekir. Nasıl ki bir ölçü şeker, çayın içinde eriyip gidiyorsa vermek
istediğimiz mesajlar da metnin içinde yok olup gitmelidir.
Çocuklarımızın okuması
için hayata dair her şey hakkında yazabiliriz. Onları yaşamın içinde var olan
olaylardan (zarar görmesinler diye) uzak tutamayız. Çocuklarda bir bireydir ve
hayatın içinde tüm gerçeklikleri ile nefes almaktadırlar. Burada önemli olan
husus, yazacağımız konuyu (sevgi, aşk, ölüm, nefret, kıskançlık, hoşgörü,
sabır, yardımseverlik vb.) çocuğa görelik kavramını unutmayarak kaleme
almamızdır.
Ne yazık ki piyasada
ticari amaç güdülerek ortaya çıkarılan kitaplar da var. Bunların yanı sıra kötü
çeviriler ve uyarlamalar mevcut. Bunların bazıları bizim kültürümüzle, bizim
coğrafyamızla uyuşmuyor. Pek çok çocuk vampir, zombi, canavar vb. yaratıkların
yer aldığı saçma sapan içeriği olan kitaplar okuyor ya da edebi değeri olmayan
kitapları alıyorlar. Hiç kitap okumamalarındansa, ne olursa olsun okusunlar,
diye düşünebiliriz. Bu düşünce tarzı yanlış değil midir? Çocuklarımızın körpe
zihinleri böylesi garip yaratıkları ve onların yaptıklarıyla mı dolmalıdır?
Çocuklarımıza masallarla,
öykülerle, romanlarla, mektuplarla, günlüklerle, fabllarla, şiirlerle, tekerlemeler
ve bilmecelerle ulaşabiliriz.
Masallarımızın dünyası
nasıl da farklıdır. Olağanüstü olayların ışığında olmayacak şeylerin
gerçekleşmesi ve hep mutlu sonla bitmesi çocukların hayal dünyasını
zenginleştirecektir. Çocuklar, hayallerinin peşinde koşmayı, büyülü dünyalara
yolculuk etmeyi sevdikleri için masalları da severler. Nasıl ki oyun oynarken
hayaller kurarlar. Anne olurlar, baba olurlar, doktor olurlar, öğretmen, polis
olurlar. Aynı onun gibi. Bunun içindir ki büyüklerinin kendilerine masal
anlatmasını/okumasını isterler. Çocukların masalları ninelerle/dedelerle
özdeşleştirmesi, en çok sevdikleri tür olması belki de bu nedenledir.
Teknolojinin hâkim olduğu
günümüzde bilgisayar oyunlarına öncelik veren çocuklarımızın kitap okumalarını
sağlamak zor gibi görünse de kitap sevgisi gönle yerleşen bambaşka bir
duygudur.
Dilimizi doğru ve düzgün
kullanmayı öğrenmeleri açısından da edebiyat önemlidir. Ta küçücükken girer
hayatlarına masallar. Türk dilinin en saf ve duru hâli masallarda yer alır. Kısa
cümlelerin anlaşılması kolaydır onlar için. Devrik cümleleri pek sevmezler. Bu
yüzdendir ki uzun ve karmaşık cümle yapılarından uzak durulmalıdır. On-on bir
heceyi geçmese iyi olur tümcede yer alan kelimeler. Çocukların yaş grupları
dikkate alınarak seçilmelidir konular ve o eserde yer alan sözcükler.
Çocuk edebiyatında
elbette ki görsellik ön plandadır. Okuma-yazma bilmeyen bir çocuk, kitabın
resimlerine bakarak hayal dünyasını harekete geçirir ve size o resimlerle
ilgili olarak düşündüklerini aktarır yani kendi masalını anlatır. Sizin
okuduğunuz bir masalı ise resimleriyle özdeşleştirerek dağarcığına yazar.
Aradan birkaç gün geçse bile onu olduğu gibi size anlatır.
Yaş grubu yükseldikçe
çocuklar kitaplarda resim görmek istemiyorlar. Buna kitap fuarlarında bizzat
tanık oluyorum. Onlar okudukları metnin kahramanlarını kendi dünyalarında var
etmeyi tercih ediyorlar.
Masallar, içine
doğdukları coğrafyanın izlerini, ruhunu, değerlerini, ekonomik ve sosyal
yönlerini yansıtır. Mekân ve zaman yoktur onlarda. “Evvel zaman içinde kalbur
saman içinde”dir. “Bir varmış, bir yokmuş”tur. “Deve tellal, pire berber”dir. Evet,
tekerlemelerle başlar çoğu masallar. Çocuklar bunları ezbere bilirler. Onları
kendilerine çeken bu tekerlemelerin içinde var olan ahenk ve ritimdir ki ruhu
okşar o melodik tını.
Devler, cadılar, uçan
halılar, cüceler, kuleler, şatolar, büyüler, kör kuyular, konuşan hayvanlar,
prensler/prensesler, padişahlar, peri kızları vb. masallarda kullanılan
imgelerden bazılarıdır.
Hangi çocuk bilmez
Keloğlan’ı, Nasrettin Hoca’yı, Dede Korkut’u.
Keloğlan, keleş oğlan bir
Anadolu delikanlısıdır. Zekâsını kullanarak her güçlüğün üstesinden gelir. Her
zaman kazanan olur.
Nasrettin Hoca da
Anadolu’nun bağrından kopup gelmiştir. Toplumdaki aksaklıkları düzeltmeye
çalışır. Doğru yolu gösterir. Hazır cevaptır. Hataları hoş gören bir yapıya
sahiptir.
Dede Korkut masallarında cesaret,
dürüstlük, merhamet, mertlik gibi kavramlara yer verilmiştir. Aileye verilen
önem, büyüklere saygılı davranmak, hürmet etmek gibi kavramlara vurgu yapılmış,
evrensel değerlerden olan doğruluk, adalet, güzellik ön planda tutulmuştur.
Yerli ve yabancı pek çok
masal var ki burada hepsinden tek tek bahsetmek mümkün değil.
Sözlü ve yazılı edebiyat
ürünü olan masallarımızın her biri farklı mesajlar vermektedir. Onların verdiği
öğütleri özümsemek gerekir; çünkü okunan ya da dinlenilen masallardan iyiye ve
kötüye dair dersler çıkarılabilir.
Masallar nasıl
tekerlemelerle başlarsa tekerlemelerle de biter.
O hâlde…
Gökten üç elma düşer…
İlki bu yazıyı
okuyanlara, ikincisi okuyacaklara, üçüncüsü de geleceğimizin ışığı olan
çocuklarımıza.
SİBEL UNUR ÖZDEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder