1914 yılında Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’na
Almanya’nın yanında girmişti. Bu savaşta İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ni
yok etmek ve Rusya ile ticari ve tarımsal bağlantılar kurabilmek için
İstanbul’u ele geçirmek istiyorlardı; ancak bunun için de Çanakkale Boğazı’ndan
geçmeleri şarttı. 3 Kasım 1914’te Çanakkale Boğazı’ndaki tabyalarımızı top
ateşine tutarak cephaneliklerimizi havaya uçurdular, on binlerce askerimizi
şehit ettiler. Daha fazla ilerleyemeden Türk tabyaları tarafından bozguna
uğratılıp geri püskürtüldüler. Her şeye rağmen ilerlemeye kararlıydılar.
18 Mart 1915 gününün sabahı, İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden
oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, Çanakkale Boğazı’na girdi fakat kahraman
askerlerimiz bu gemilerin de ilerlemesine izin vermeyerek büyük bir azimle
çarpıştılar. Büyük kayıplar veren İngiliz ve Fransızlar deniz yoluyla savaşı
kazanamayacaklarını anlayınca karadan saldırma planları kurarak boğazın karşı
tarafındaki adalara birliklerini kurmaya başladılar. Gelibolu yarımadasından
Anadolu yakasına asker çıkarmaya başladıklarında kıyıda bulunan küçük
birliklerimiz ölümüne savaştılar ve toprak vermemek için bu güçlü birliklere
karşı direndiler. Düşman sürekli takviye birlikler getirerek Gelibolu
ortalarına kadar ilerledi. Mustafa Kemal’in birlikleri, değerli komutanlar ve
kahraman askerlerimiz karada önlerini kesip kahramanca savaşarak Çanakkale’nin
geçilmez olduğunu bir kez daha ispatladılar. Çanakkale,
“Çanakkale içinde
aynalı çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı”
Ana ben gidiyom düşmana karşı”
diye üzerine türküler yakıldığı, daha bıyıkları terlememiş
delikanlıların, vatanına canlarını seve seve feda etmek için koşarak gittikleri
büyük bir direnişin örneğidir.
Çanakkale sadece bizim için değil tüm dünya için çok önemli
bir savaştır ve adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Annelerin, ellerini
kınalayarak düğüne gönderir gibi cepheye gönderdiği kahraman askerimiz, kanının
son damlasına kadar vatan için çarpışmış, kopan kollarına, bacaklarına
aldırmamış, her şeye rağmen cephesini terk etmemiş,
“Bayrakları bayrak
yapan üzerindeki kandır
Toprak, eğer uğruna ölen varsa vatandır.”
Toprak, eğer uğruna ölen varsa vatandır.”
sözünün ne kadar önemli olduğunu tüm dünyaya ispatlamıştır.
On beşli gençler vatan için savaşmaya gittiğinde, zaferi, düşmanın teknolojik
gücüne karşı, yüreklerindeki iman, inanç ve azimle kazanmıştır.
İstanbul’a bir
resmi ziyaret için gelen İngiltere başbakanı Winston Churchill Atatürk’e:
“Çanakkale savaşında her türlü teknik teknolojik, cephane ve sayı bakımından bizden azdınız. Peki, savaşı nasıl kazandınız?” diye sorar. Atatürk yaverinin silahını alır. İçindeki mermileri boşaltır ve dışarıdaki nöbetçi askeri çağırır: “Al kendini vur!” der. Asker hiç düşünmeden silahı şakağına dayar ve tetiği çeker. Churchill askerin bu fedakârlığı karşısında hayretler içinde kalır. Atatürk ona dönerek: “İşte böyle kazandık,” der.
“Ey bu topraklar
için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer”
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer”
Bu eşsiz vatanı düşmana teslim etmemek
için topraklarımızı kanları ile sulayan şanlı askerlerimiz, sizlere ne kadar
minnet duysak azdır.
METİN ve FOTOĞRAFLAR: ÇOCUK YAZINI KULÜBÜ
NOT: ÇALIŞMALARIMIZ İZİNSİZ KULLANILAMAZ. ANCAK SİTEMİZ ADRESİNİ KAYNAK GÖSTEREREK KULLANABİLİRSİNİZ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder