Eli
kalem tutup da İstanbul için bir şeyler karalamamış kimse yok gibidir adeta.
Nasıl olmasın ki. Yıllarca Osmanlı’ya payitaht olmuş, bütün ihtişamıyla,
varlığını temaşa edenler onda kendilerinden bir eser bırakmak için camiler,
kervansaraylar, hanlar, hamamlar yapmış, ülkenin kalbi de beyni de orada atar
olmuştur hep.
İstanbul
başlı başına bir eserdir. Onun için yazılanlar da yazılmak istenilenlerde ne
biter ne de hız keser. Şimdi nereden çıktı İstanbul diye düşünürken, Sibel Unur
Özdemir’in Belki İstanbul’dayım adlı hikâye kitabını çok yeni bir tarihte
okumuş olduğumu hatırladım. Birbirinden güzel hikâyelerin yer aldığı kitapla
ilgili görüşlerimi de yazarına şifahen söyledim ama birkaç satır yazmak kısmet
olmadı bu güne kadar.
Daha
bu konudaki görevimi yerine getirmemiş olmanın hüznü varken üzerimde değerli
yazarımız bir dosya halinde ikinci kitabının çalışmalarını tutuşturdu elime. Önce
ismine çarpıldım kitabın.*Yüreğimden Tren Geçti*.İnsanın sevecen bir yüreği
olunca neler gelir geçer de tren geçmesi çok çarpıcı geldi bana ve
geciktirmeksizin okudum dosyayı. Hem ihmal ettiğim görevi yerine getirmiş
olacaktım hem de hikâyelerini büyük bir beğeni ile okuduğum sevgili yazarımızın
öykü dünyasına dalıp mutlu duygular yaşayacaktım. Bir taşla iki kuş vurmak
kabilinden bir güzellikti benim için.
Sibel
Unur Özdemir, daha önce ortak kitaplarda yayınlanan (Onca Emek ve Birkaç Cümle
- Can Vermeseydiniz Bana - İnecek var Son durakta - Misafirimsin Yalnızlık -
Çığlık gibi öykülerinin dışında kitap olarak derlediği ikinci öykü kitabıyla
çıkıyor okuyucusunun karşısına. Onun hikâyelerinde herkes kendisinden bir şey
bulur, kendi yaşantısı olarak algılayabilir. Günlük yaşantımızda sıkça görüp
duyduğumuz birçok olay dikkatimizi çekmez ama onları böyle bir hikâye içinde
önümüze koyduklarında birden dikkat kesiliriz.
Gerek
*Belki İstanbul’dayım* gerekse *Yüreğimden Tren Geçti* bir solukta okunacak,
haz duyulacak, üzerinde düşünülecek kurgular manzumesi. Sibel hanımın
kalemindeki akıcılık, belagat, dilindeki sadelik ve anlatımındaki sıcaklık
hemencecik sarıp sarmalıyor insanı.
Bu
ikinci kitabına sekiz hikâye sığdırmış Sibel Hanım. Şu hikâye bundan daha güzel
demeye dilim varmıyor. Hikâyecilik dalında gelecekte kendisine güzel bir yer
edineceğinden asla kuşku duymuyorum.
Yüreğimden
Tren Geçti "Vah Başımıza Gelenler - Güle Güle Fethiye - Kurşun Kalem -
Adaya Gittik, Faytona Bindik -Bir Tavada İki Yumurtayız Şimdi - Adım Adım
Kurtuluş -Yediler Sokağında İki Çocuk başlıklarını taşıyor bu hikâyeler.
Umuyor
ve sanıyorum ki açılacak herhangi bir yarışmaya girmesi halinde dereceye
girecek vüsatta hikâyelerdir bunlar.
Ben,
"İçimdeki Çocuk", "Ne Olur Hep Çocuk Kal" diye şiirler
yazıp çocukluk özlemlerime gönderme yapmıştım bir zamanlar. Sibel Hanım'ın beni
çokça etkileyen “İzin verin içinizdeki çocuğun dışarı çıkmasına” sözünü
okuduğumda, niye zahmet ediyorum uzun uzun yazmaya diye hayıflandım desem
yeridir.
Okuduklarımdan
süzülüp bana kalanları anlatsam, benim de bir kitap yazmam gerekebilir. En
iyisi, güçlü bir kalemi, hanımefendi bir kişiliği, özümsenmiş bir kültür alt
yapısını görmek isteyenlerin bu hikâyelerin tamamını kendilerinin okuyup
nasiplenmesi olur diye düşünüyorum.
Yolun
açık, kalemin keskin, şansın yüksek olsun değerli yazarım. Başarılarının
devamını birbirini izleyecek kitaplarında görmeyi bekliyorum.
Yazar ve şair
İSMET BORA BİNATLI
NOT:
Bu yazı birharf.net e-dergisi ve Size Dergisi'nde yayınlanmıştır.
NOT: ÇALIŞMALARIMIZ İZİNSİZ KULLANILAMAZ. ANCAK SİTEMİZ ADRESİNİ KAYNAK GÖSTEREREK KULLANABİLİRSİNİZ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder